Hayli bir müddet önce bir belgesel izlemiştim. Orada ışınlanma ile ilgili kimi deneylerden söz ediliyordu. Hep bilim kurgu filmlerinde gördüğümüz o ışınlanma olayı, aslında o kadar da uzak bir hayal değilmiş. Hem de “absürt” olarak nitelenen, “Bunlar ancak filmlerde olur.” kafasıyla izlediğimiz o kurgular, aslında ilmi araştırmaları da işaret eden ve bunlarla paralel olarak ortaya çıkmış çalışmalardır. (Paralel kelimesi için özür dilerim.) Öz bir ifadeyle bilim kurgularda olan fevkalade olayların aslında gerçek hayatta da bir karşılığı vardır veyahut olacaktır.
Böyle bir giriş yapınca sanki ortaya ayrıntılı bir ilmi yazı çıkacak izlenimi vermişsem, hayal kırıklığı kapıda… Ben o belgeselde izlediklerimden yola çıkarak bir alay yazısı yazmak istedim aslında.
Işınlanmada prototipin ehemmiyeti:
Belgeselde en çok dikkatimi çeken konu, bir ışınlanma olacaksa ışınlanmanın son durağında ışınlanacak maddenin veyahut cismin birebir prototipinin var olması gerektiğiydi. Başka bir deyişle ben buradan Atlanta’ya ışınlanacaksam o noktada benim aynımın hazır vaziyette olması gerekiyor.
Bu bizim gibi ülkelerde bir dizi mesele doğurur. Başka bir deyişle bizde hiçbir prototipin vaktinde hazır olması, aslına uygun hazırlanması olası olmayacağı gibi, boy, kilo, bel etrafı ve malum uzuv uzunlukları da doğru verilmeyeceği için iki taraflı bir mesele mevzubahis.
Kuantum fiziği, ışınlanma ve mizahi neticeleri:
Örnek diyaloglar:
“Usta bizim bir prototip vardı. Hazır mı?”
“Malzeme sipariş ettik abi, yarına hazır olur.”
“Aman usta, yarın oraya ışınlanacağım. Bir sıkıntı olmasın.”
“Yok, yok, hallederiz. Sıkıntı yok.”
Böyle bir konuşma şayet, “Hallederiz, sıkıntı yok. ” diye bitiyorsa, bilin ki bu vaziyet çok ciddi sıkıntılara gebe.
“Usta, makine çalıştırıldı, geliyorum.”
“Öğleden sonra gel, al.”
“Ne?”
“Alo, alo. Çocuklar, bırakın kolu bacağı yerleştirmeyi. Birazdan burada olur. Üstünüze ışınlanmasın.”
Bu verdiği sözü yerine getirmeyen memleketimin insanının, kapı araladığı ciddi meseleden sonra, kendisi ile ilgili katiyen doğru bilgi vermeyen başka bir insanımızın ışınlanma serüveni da yıkıma dönüşecektir.
Örnek diyaloglar:
“Abi, sen on sekiz santim dememiş miydin?”
“Yolda çekmiş olmalı. Toparlayamaz mısın usta?”
“Yok, artık iflah olmaz bu.”
Görüldüğü üzere bu işler bize göre değil.
Dolayısıyla bizde ışınlanma teknolojisinin bu prototip zorunluluğunu aşması, biraz zor olacak. Ne yazık ki verdiği sözü tutmamayı bir hayat biçimi haline getirmiş çokça “usta” olacağı gibi, kendisi ile ilgili yalan, yanlış bilgiler veren kompleksli insanımız da bolca mevcuttur.
Dolayısıyla bizde prototip hep çizik; ondan mütevellit kuantum bize gelmez.
Okunmaz mı :) Aklına sağlık.